31 Temmuz 2018 Salı

HALLSTATT , DREAMLAND





Evet biraz geç oldu ama Hallstatt'ı gezmişken yazmamak olmazdı diye düşünüyorum. Gerçekten doğası şahane ve inanılmaz etkileyici bir havası var. Minnacık bir köy aslında ama gelen turist sayısını ve dehşet kalabalığı görünce şok olabilirsiniz. Ki biz kış mevsiminde gittik ona rağmen kalabalık aşırı baydı ama yazın söz konusu kalabalıkların 3-4 katı oluyormus. OMG OFFFF OFF yani =) 

Neyse gelelim Hallstatt'a Avrupa'nin en eski yerlesim birimidir. gunumuzde Avusturya sinirlari icinde bulunur. Tam olarak Salzkammergut yoresindedir.

Keltler'in ilk olarak burada yerlesik hayata gecmislerdir. bunun sebebi, tuz ihtiyaclarini, tuz madenlerinden karsilayabilmeleridir (cok derin olmayan tuz madenleri acmislardir). Tatlisu ihtiyaclari da, hemen yanina kurulduklari gollerden elde edilebilmektedir.
Oyle ki, bu donemlerde Helenler ve Latinler bile yerlesik hayata gecmemislerdir. Onlar bile bu siralarda Keltlerden pek de farkli degildirler, barbardirlar. Sumer ise almis basini gitmistir, Hititler daha gelismektedir, Mısır yeni kurulmakta, Persler ise ticaret yollarini yeni yapmaktadirlar. Tabii Turkler kimiz icerken Çinliler de bilim kasarlar, Amerika kulturleri halen daha ormanda yasarlar, Aryan (Germen) irklar ise daha avrupa'ya adimlarini atmamislardir.






Oberösterreich bölgesi içinde harika bir köy dünya gözüyle görmek lazım.ortasında mükemmel bir göl bulunmakta ve tepelerinde avrupanın en eski tuz madenleri var
Buraya gidebilmek için turlar düzenleniyor birine katılıp pek fazla bir bedel ödemeden görebilirsiniz. 
Mimarisi doğası ile eşsiz bir güzellik,ilgimi çeken bu japon abilerin burayıda keşfetmiş olduklarıydı.
Oradayken orada olduğunuza inanmadığınız bi yer. Unesco'nun dünya miraslarından birisi.

Fırsatı olanlar için tek günde, viyanadan yada sazlburgdan 1 günlüğüne araba kiralanıp gidilebilir.  Mümkünse bahar aylarında gitmeye çalışın. 

"huzur" kelimesini buranın sakinleri bulmuş olabilir.






Biz Hallstatt gezimize Salzburg’dan 1 saatlik bir araba yolculuğu ile başladık.  Dolayısıyla sabah erkenden yollara düştük ve tam öğlen vaktinde Hallstatt’a vardık. Dağların arasından geçen yollar öyle nefes kesici manzaralara sahip ki, adım başı durup fotoğraf çekmemek için kendimizi zor tuttuk, ama yine de hevesimizi Hallstatt’a sakladık. Hallstatt’a gelmenin bize göre en kolay yolu araçla ulaşım; eğer Viyana, Münih veya Salzburg gezinizin bir gününe burayı da eklemek isterseniz araba kiralamanızı tavsiye ederiz.  Hallstatt’a biz dolu dolu bir öğleden sonramızı ayırdık ve -bu sezonda kapalı olması nedeni ile tuz madenleri hariç- her şeyi gördük.





Hallstatt, başı dumanlı zirvesi karlı yüksek dağların arasında kalan Hallstätter See(Hallstatt Gölü) kenarında kurulmuş, yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı ve tarihi 7000 yıl öncesine kadar uzanan bir köy. Hem rengarenk ahşap köy evleri, hem de dağ ve göl manzarası ile gerçekten de fotoğraflarda görüldüğü kadar güzel ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olmasının hakkını veriyor. Biz tabi ki özellikle bölgedeki coğrafyaya hayran kaldık. Şubat ayı olması nedeni ile dağlar, ağaçlar ve evlerin dik çatıları karla kaplıydı. Köyü gezdiğimiz sırada termometreler -5 ile -7 arasında gidip geliyordu. Ancak havaya rağmen etrafta gezenlerin sayısı, yaz sezonunda buranın kalabalığını tahmin etmemize yetti.


Hallstatt’ta Görülecek Yerler
Hallstatt’ta öncelikle gölün sakinliğini ve yüksek dağların görüntüsünü doya doya izlemek için kendinize zaman tanıyın. Zaten küçücük olan köyün her sokağın girip çıksanız bile yapacağınız yürüyüş toplam 2 saati geçmez, o nedenle aceleye hiç gerek yok. Göl kenarında çoğu noktada iskelelerde manzara ve fotoğraf noktaları oluşturulmuş. İskelelere inip yanınızda atıştırmalık bir şeyler varsa kuğuları, ördekleri besleyebilirsiniz.

Hallstatt fotoğraflarında sıklıkla gördüğünüz sivri kuleli kiliseyi (Protestan kilisesi) köy meydanının hemen karşı çaprazında, sahilde göreceksiniz. Ancak asıl enteresan olan, yolu takip ederek biraz ilerlediğinizde ve merdivenlere sizi yönlendiren tabelaları takip ettiğinizde karşınıza çıkacak olan Katolik kilisesi. Bu kilisenin bahçesinde bir mezarlık ve bir de “kemik evi (beinhaus)” bulunuyor. Bu kemik evi, 12. yüzyıldan beri var olan ve ölenlerin kafataslarının saklandığı (ve sergilendiği) bir şapel, giriş ücreti 2 Euro. (Hatta kapıda bilet kesen adam konuşmamızdan Türk olduğumuzu anladı ve bize Türkçe rehber verdi) Köyün mezarlığı küçük olduğu için, ölenlerin kemikleri 10-15 yıl sonra mezarından çıkartılarak temizleniyor ve sembolik sevgi göstergesi olarak çiçek resimleri ile sanat eseri gibi boyanıyormuş. 1700lerde başlayan bu gelenek sonucunda şu anda 1200 adet kafatası bu mekanda saklanıyor. Günümüzde hala vasiyetnamede böyle bir isteğin yer alması üzerine bu “sergide” yer almak mümkün. Son getirilen kafatası 1995’te mekana koyulmuş, ancak insanlar artık daha ziyade yakılmayı tercih ettikleri için hem bu gelenekten vazgeçilmeye başlanmış hem de mezarlıktaki yer sıkıntısı ortadan kalkmış. Görülmeye değer bir yer olsa da, insanın içi biraz tuhaf oluyor. Öyle ki biz oradan çıktıktan sonra kendimizi Alplerin yokuşlarından yukarılara vurduk… 🙂

Son olarak  Hallstat gezimiz ile ilgili videomuza ilişkin Youtube linkimiz