31 Temmuz 2018 Salı

HALLSTATT , DREAMLAND





Evet biraz geç oldu ama Hallstatt'ı gezmişken yazmamak olmazdı diye düşünüyorum. Gerçekten doğası şahane ve inanılmaz etkileyici bir havası var. Minnacık bir köy aslında ama gelen turist sayısını ve dehşet kalabalığı görünce şok olabilirsiniz. Ki biz kış mevsiminde gittik ona rağmen kalabalık aşırı baydı ama yazın söz konusu kalabalıkların 3-4 katı oluyormus. OMG OFFFF OFF yani =) 

Neyse gelelim Hallstatt'a Avrupa'nin en eski yerlesim birimidir. gunumuzde Avusturya sinirlari icinde bulunur. Tam olarak Salzkammergut yoresindedir.

Keltler'in ilk olarak burada yerlesik hayata gecmislerdir. bunun sebebi, tuz ihtiyaclarini, tuz madenlerinden karsilayabilmeleridir (cok derin olmayan tuz madenleri acmislardir). Tatlisu ihtiyaclari da, hemen yanina kurulduklari gollerden elde edilebilmektedir.
Oyle ki, bu donemlerde Helenler ve Latinler bile yerlesik hayata gecmemislerdir. Onlar bile bu siralarda Keltlerden pek de farkli degildirler, barbardirlar. Sumer ise almis basini gitmistir, Hititler daha gelismektedir, Mısır yeni kurulmakta, Persler ise ticaret yollarini yeni yapmaktadirlar. Tabii Turkler kimiz icerken Çinliler de bilim kasarlar, Amerika kulturleri halen daha ormanda yasarlar, Aryan (Germen) irklar ise daha avrupa'ya adimlarini atmamislardir.






Oberösterreich bölgesi içinde harika bir köy dünya gözüyle görmek lazım.ortasında mükemmel bir göl bulunmakta ve tepelerinde avrupanın en eski tuz madenleri var
Buraya gidebilmek için turlar düzenleniyor birine katılıp pek fazla bir bedel ödemeden görebilirsiniz. 
Mimarisi doğası ile eşsiz bir güzellik,ilgimi çeken bu japon abilerin burayıda keşfetmiş olduklarıydı.
Oradayken orada olduğunuza inanmadığınız bi yer. Unesco'nun dünya miraslarından birisi.

Fırsatı olanlar için tek günde, viyanadan yada sazlburgdan 1 günlüğüne araba kiralanıp gidilebilir.  Mümkünse bahar aylarında gitmeye çalışın. 

"huzur" kelimesini buranın sakinleri bulmuş olabilir.






Biz Hallstatt gezimize Salzburg’dan 1 saatlik bir araba yolculuğu ile başladık.  Dolayısıyla sabah erkenden yollara düştük ve tam öğlen vaktinde Hallstatt’a vardık. Dağların arasından geçen yollar öyle nefes kesici manzaralara sahip ki, adım başı durup fotoğraf çekmemek için kendimizi zor tuttuk, ama yine de hevesimizi Hallstatt’a sakladık. Hallstatt’a gelmenin bize göre en kolay yolu araçla ulaşım; eğer Viyana, Münih veya Salzburg gezinizin bir gününe burayı da eklemek isterseniz araba kiralamanızı tavsiye ederiz.  Hallstatt’a biz dolu dolu bir öğleden sonramızı ayırdık ve -bu sezonda kapalı olması nedeni ile tuz madenleri hariç- her şeyi gördük.





Hallstatt, başı dumanlı zirvesi karlı yüksek dağların arasında kalan Hallstätter See(Hallstatt Gölü) kenarında kurulmuş, yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı ve tarihi 7000 yıl öncesine kadar uzanan bir köy. Hem rengarenk ahşap köy evleri, hem de dağ ve göl manzarası ile gerçekten de fotoğraflarda görüldüğü kadar güzel ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olmasının hakkını veriyor. Biz tabi ki özellikle bölgedeki coğrafyaya hayran kaldık. Şubat ayı olması nedeni ile dağlar, ağaçlar ve evlerin dik çatıları karla kaplıydı. Köyü gezdiğimiz sırada termometreler -5 ile -7 arasında gidip geliyordu. Ancak havaya rağmen etrafta gezenlerin sayısı, yaz sezonunda buranın kalabalığını tahmin etmemize yetti.


Hallstatt’ta Görülecek Yerler
Hallstatt’ta öncelikle gölün sakinliğini ve yüksek dağların görüntüsünü doya doya izlemek için kendinize zaman tanıyın. Zaten küçücük olan köyün her sokağın girip çıksanız bile yapacağınız yürüyüş toplam 2 saati geçmez, o nedenle aceleye hiç gerek yok. Göl kenarında çoğu noktada iskelelerde manzara ve fotoğraf noktaları oluşturulmuş. İskelelere inip yanınızda atıştırmalık bir şeyler varsa kuğuları, ördekleri besleyebilirsiniz.

Hallstatt fotoğraflarında sıklıkla gördüğünüz sivri kuleli kiliseyi (Protestan kilisesi) köy meydanının hemen karşı çaprazında, sahilde göreceksiniz. Ancak asıl enteresan olan, yolu takip ederek biraz ilerlediğinizde ve merdivenlere sizi yönlendiren tabelaları takip ettiğinizde karşınıza çıkacak olan Katolik kilisesi. Bu kilisenin bahçesinde bir mezarlık ve bir de “kemik evi (beinhaus)” bulunuyor. Bu kemik evi, 12. yüzyıldan beri var olan ve ölenlerin kafataslarının saklandığı (ve sergilendiği) bir şapel, giriş ücreti 2 Euro. (Hatta kapıda bilet kesen adam konuşmamızdan Türk olduğumuzu anladı ve bize Türkçe rehber verdi) Köyün mezarlığı küçük olduğu için, ölenlerin kemikleri 10-15 yıl sonra mezarından çıkartılarak temizleniyor ve sembolik sevgi göstergesi olarak çiçek resimleri ile sanat eseri gibi boyanıyormuş. 1700lerde başlayan bu gelenek sonucunda şu anda 1200 adet kafatası bu mekanda saklanıyor. Günümüzde hala vasiyetnamede böyle bir isteğin yer alması üzerine bu “sergide” yer almak mümkün. Son getirilen kafatası 1995’te mekana koyulmuş, ancak insanlar artık daha ziyade yakılmayı tercih ettikleri için hem bu gelenekten vazgeçilmeye başlanmış hem de mezarlıktaki yer sıkıntısı ortadan kalkmış. Görülmeye değer bir yer olsa da, insanın içi biraz tuhaf oluyor. Öyle ki biz oradan çıktıktan sonra kendimizi Alplerin yokuşlarından yukarılara vurduk… 🙂

Son olarak  Hallstat gezimiz ile ilgili videomuza ilişkin Youtube linkimiz 



5 Aralık 2017 Salı

BRNO'DA YAŞAMAK


BRNO CHRISTMAS MARKET 2017 


Yaklaşık olarak 2 senedir Brno'da yaşıyoruz. Buraya gelirken gerçekten değişik bir deneyim macera olsun istemiştik. Sonuçta Çekya denilince insanların aklına Prag geliyor. Ama Brno''da ülkenin en büyük ikinci şehri. Aslında ilk geldiğimiz zaman pek Türk ve göçmen görmüyorduk ama yavaş yavaş sanki bi artış var gibi. Almanya ya da diğer Avrupa ülkeleri kadar olmasa da bi artış olduğunu görmek mümkün. Neyse Brno'da yaklaşık olarak 400.000 'e yakın insan yaşıyor ve genç nüfus inanılmaz fazla. Üniversite ve Erasmus'la gelen yabancıların yanı sıra burda Expat olarak yaşayan büyük bir kesiminden bu durumda etkisi var tabi ki. Yani sanırım giderek yabancılar için daha yaşanılabilir bi hal alıyor. 

St. James' Church 


Sanırım şehirde ki en eski ve etkileyici yapılardan birisi bu kilise.Bu kilisenin tarihi 13. yy a kadar dayanıyor. 1220 yılında Manastır olarak yapılmış. 
Saint James'in kilisesine bağlı ünlü bir Brno efsanesi var. Efsane, Svoboda meydanının yakınındaki kilisenin güney tarafındaki pencere kemerlerinden birinde görülen ahlaksız bir adamla ilgilidir. Adam çıplak dibini Saint Peter ve Paul'un katedrali yönünde gösteriyor. Her şey, daha yüksek kilise kulesi oluşturmak için iki kilise arasında bir rekabetten kaynaklanmaktadır. Petrov'a yönelen taban, Aziz James'in kilisesinin rekabeti kazanması anlamına geliyor, çünkü kulesi 94 m yüksek, Petrov kulesinin ise sadece 84 metre yüksekliğinde yaklaşık 10 m daha düşük olduğu görülüyor.

Çok az insan yalnızca bir erkek olmadığını, iki insanın olduğunu biliyor. Brno şehrinin Mimarlık ve Şehircilik Tarihi bölümünden Jindřich Chatrný, "Bu heykelleri dini bir kilise binasına yerleştirdiğinde açıkça bir taş kafalı şakasıydı" diyor.

Barok iç stil 1750-1766 yılları arasında yapıldı. Bu yeniden yapılanma esnasında eski ahşap sunaklar kaldırılmış ve yerini almış yeni mermer olanlar almıştır. 1871 - 1879'da kilise, Heinrich Ferstel önderliğindeki Gotik Revival tarzına radikal bir şekilde yeniden inşa edildi. Dış ek binalar ve kalıntıları kilisenin garnitürüne katkıda bulunmadığı için kaldırıldı. Bay Ferstel, Gotik salonunu ve kilisenin güneyindeki küçük şapelleri kaldırdı. Yukarıda bahsedilen Pilgram'ın Kuzey tarafındaki kutsal doktordaki çalışmalarını yok etti. Kutsallığın üzerinde bir kat inşa etti ve yeni bir çatı verdi. Kilisenin içinde küçük barok Barok ve iki galeri kaldırıldı. Eski gargoyles ile dış desteklerin üst kısmı yeni kopyalar ve taş mimari parçalarla değiştirildi, zira phials, rozet ve çiçekler çoğunlukla değiştirildi.

Güney ve Kuzeydeki boş Gotik pencereler vuruldu. Pencere kenarı ve çekme kısımları da düzgün şekilde tamir edildi. Alois Prastorfer ve Germano Wanderley tarafından tasarlanan Gotik Revival papazlığı 1900-1901 arasında inşa edilmiştir. Kilise çevresinde bulunan mezarlık 1787 yılında tasfiye edilmiş ve yukarıda adı geçen şapel kompleksi, o. Ardından birkaç mezar taşı kiliseye taşındı ve günümüzde altı tanesi var.
2001 yılında arkeolojik araştırmalar, kilisenin Çek tarafından kilisenin altında bulunan Brno Ossuary'nin büyüklüğünü ortaya koydu: Jakubské náměstí, bunun 50.000 kişinin kalıntılarını içerdiği biliniyor. İçeri girip tüm bu kemik kalıntılarını görmek ve müzesini gezmek mümkün . Yaklaşik olarak 160 Çek Kronu müze bilet fiyatı. Yani günümüz kuru ile 7 euro falan yapıyor.



5 Mayıs 2017 Cuma

TROMSO - NORVEÇ - KUZEY IŞIKLARI VE FİYORDLAR

Geç kalmış bir post olduğunu biliyorum ama en azından paylaşıyorum=)
İnternette aylak aylak gezip tropikal bir tatil ararken bi anda kendimizi Tromso uçak biletleri almış bir vaziyette bulmuştuk oysa ki gecenin bir yarısı






Neyse amacımız elbette kuzey ışıkları,green lady, aurora boralis falan filan ... Aralık ortası gitmişiz görme olasılığımız tavan ama hava durumu o kadar tuhaf ki işimiz şansa bakıyor. Neyse bir sürü tur firmaları falan var ,merkezde Tourist Information'da her türlü destek mevcut .. Ama biz her zaman ki gibi basitlikten,kolaylıkltan hoşlanmayan bir ekip olarak kendimizi vahşi doğaya atıyoruz. Havalimanından kiralamış olduğumuz aracımızla otele gitmeden direk soluğu Kvaloya - Ersfjordbotn'da alıyoruz.
 Sonuçta kuzey işiklarını görebileceğiniz zaman dilimi 18.00 den gece 03.00 a kadar ki zaman dilimi .. 3 kısıma ayrılıyor ve düzenli olarak internet üzerinden aşağıda vermiş olduğum linkten takip edip olasılıkları görüyorsunuz. Akıllı telefonların aplikasyonları da var. Hangisi kolayınıza gelirse artık .. Biz ilk günden gören şanlı kervana katılıyoruz tabi=))) Çünkü bu fantastik olayı bi kaç defa gidip göremeden dönen arkadaşlarda varmış yani biz baya baya şanslıydık. Beklentimiz yoktu internetten bulduğumuz en güzel görüntü alabileceğimiz koya yerleştik ve arabada bekledik. Sonra kıyıya yürüdük(karanlıkta )  ve uzun pozlamalı intsagram yatırımı olacak vay efendim TBT'li günlerde havamızı atacağımız fotoğrafları çekmeye başladık. Ama öyle kolay rahat sanmayın,dışarısı buzzzzz gerçek anlamda.. Elimde termosum ve sürekli bir sıcak içecek konsepti ve zıplayarak ısıyı muhafaza etme çabası =)))



Neyse biz böyle çekimler yaparken bi anda gökyüzünde bi çizgi oluştu derken bi anda hareketlilik başladı.. Ama öyle fotoğraflarda,internette gördükleriniz sanırım canlı canlı gördüklerinizin yanında aşırı sönük kalır .. İnanılmaz birşey ve ölmeden önce yapılması gerekenler listenizde mutlaka ilk üçte olmalı...







Ama görünenlerin fotoğrafını çekmek ,yakalamak o kadar zor ki inanılmaz bi an yaşıyorsunuz ve çekim yapmak çok zor. Yukarda Norveçli Bakan pozum zaten olayın şokunu yaşamaktan poz veremediğimin kanıtı sayılır =))

Neyse öyle turlara paralar dökmenize gerek yok siz bilirsiniz tabi ama bence macera yaşamak istiyorsanız yaşamalısınız. O anları bilen birilerinin eline ,programlı bir tura bırakmayın bence =)

Neyse gitmiş olduğumuz dönemde tam manasıyla Kutup Gecesi olayı vardı ve neredeyse tüm gün karanlık geçiyordu. Sadece öğlen 12.00-13.00 arası bi alacakaranlık oluyordu ve o anlarda da ne yapsam neyi görsem diyene kadar tekrar deli bir karanlık =))

Norveç pahalı bir ülke ,zaten bunu marketlere girdiğiniz zaman anlayacaksınız.

Ama Tromso gerçekten çok güzel ve ıssız.. Ertesi gün ışık göreceğiz diye karlı,buzlu evet yanlış duymadınız buzlu yollarda 5 saat araba kullanıp sadece arabanın far ışığı ile gittiğimiz yerlerde ki korkuyu asla anlatamam. Ama harikaydı. Gerçekten yazın tekrar gidip güneşin hiç batmağı zamanlarda da gezmek isterdim ..

Neyse şehir çok güzel,temiz,düzenli ve gelişmiş..İnsanlar evlerinden bi yere giderken kayak yaparak gidebiliyor ve cidden pamuk gibi bir şehir. Gidin görün, bırakın artık standart tatil rotasyonlarını,




Gezilecek yerler listenize ekleyin 

Arctic Katedral 

En kuzeyde ki kilisi ve cidden mimari olarak çok güzel..Yeni yapılmış sayılır ama gerçekten çok güzel 

Bu da şehirde ki en eski ahşap kilise ,gerçekten şehir ve mimari çok güzel. Zaten oldum olası İskandinav kültürünün hastasıyım..


POLARIA

Şehirde görülmesi gereken yerlerken biri daha .İçerde deniz aslanlarından ,ilginç balık türlerine kadar çok sayıda deniz canlısını görebileceğiniz bir akvaryum kompleksi olarak karşımıza çıkıyor. Günün belirli saatlerinde deniz aslanları ile yapılan şov ilgi çekici. Her ne kadar bu tarz gösterilere ve hayvanların tutsak olmasına karşı olsamda ilginizi çekiyorsa gidebilirsiniz. Biz izledik , o kadar kocaman hayvanların ilginç bir şekilde ehlileştirilmesi enteresandı. Giriş Ücreti 120 NOK

http://www.polaria.no/home.155300.en.html

Şİmdilik bu kadar devamı gelecek =))



21 Nisan 2017 Cuma

SAN MARİNO GEZİLECEK YERLER



San Marino ismini daha önce duymayan birileri var mıdır? Bilmiyorum =) Ama dünyadaki en küçük üçüncü ülke olduğunu söylemeliyim (Monaco ve Vatikan'dan sonra)...

San Marino'ya Bologna'dan arabamızla gittik ve otoban kullanarak bir buçuk saatte gittiğimizi belirtmem gerek ... Otobanı kullanmak şu açıdan önemli yolu ve zamanı neredeyse yarı yarıya azaltıyorsunuz =)) Otoban ücreti de çok pahalı değil 10 Euro civarından bişey ve bence kesinlikle değer ...

Muhteşem yokuşlarda tüm enerjimizi harcamadan az evvel=)


San Marino'nun nüfusu yaklaşık olarak 35.000 ,çok komik ve eğlenceli değil mi? Bizim gibi İstanbul da yaşamış dünyalılar için bir ülke nüfusunun bu civarlarda olması inanılır gibi değil tabi =)))

San Marino bir şehir devletidir.Monte Titano dağının zirvesine kurulmuş ve sonra eteklerine yayılmış minnak bir ülke .. San Marino deniz seviyesinden 749 Km uzaklıktadır. Burada kurulan ülke zamanla etrafta ki toprakları satın alarak zamanla azıcık da olsa büyümüştür.

Ülkenin resmi dili İtaylanca'dır ve İtalyancanın Emilia Romagna lehçesi burada konuşulmaktadır.








San Marino'da üç kule bulunur ve bunlardan 2 tanesi ziyarete açıktır. 11.yüzyıldan kalma kuleler şehrin korunması amacıyla inşa edilmiştir.Araçla ya da otobüsle şehre geldiyseniz Borgo Maggiore'ye teleferik kullanarak çıkabilirsiniz. Ancak biz arabamızı park ettikten sonra kolaylıkla yukarı çıktık çünkü heryer asansör ve merdiven. Ayrıca asansörler çok keyifli çünkü cam ve çıkarken manzara muhteşem. 

Ayrıca San Marino'yu Rimini'ye bağlamak için yapılan fakat kullanılmayan demir yolu ve istasyonları da ziyaret edebilirsiniz. Palazza Publico adında olan Halk Sarayı ziyaret edilecekler listesine alınabilir. Bina eski bir görünüme sahiptir ancak 19. yüzyılda tekrar inşa edilmiştir. Zaten Old Town denilen tepede ki şehir muhteşem. Sanki bambaşka bir çağdan kalmış gibi.  Nisan ayında San Marino'da bulunan Formula 2 Grand Prix etkiliğine de o dönemde gittiyseniz katılabilirsiniz. San Marino ayrıca pullarıyla da meşhurdur . Eğer böyle bi koleksiyonunuz ya da merakınız varsa ilginizi çekebilir.

San Marino Kaleleri :

Kaleler ile çevrili olan şehirde Üç Kule meşhurdur. Bunlar GUAITA, MONTALE VE CESTA Kuleleridir. Ayrıca ülkede bulunan şehir müzesini ve St.Marinus Museum'u da ziyaret listenize ekleyebilirsiniz. Halk Sarayı ve St.Francis Kilisesi'de görülmesi gereken yerler listesinde unutmayın.




Peki bu kadar gezdik tozdur ama ne yememiz gerek dediğinizi duyar gibiyim=)

Mutfak kültürleri İtalyanlarınki ile çok fazla benzer.Lazanya ve spagetti bolonez heryerde dondurmalar zaten olmazsa olmaz . San Marino'ya özgü ne yiyebiliriz derseniz de yukarda bahsettiğim Üç Kulede de üretimiz yapılan çikolatalı kekleri meşhur. Bu keklere tabi ki de üç kule anlamını taşıyan Torta de Tre Monti denilmektedir.
Marketten birşeyler almak isterseniz marketler birbirine malesef uzak konumda bulunmaktadır ve en büyükleri Cornat ve Sma 'dır.Ayrıca yerel biralarından ya da ev yapımı şaraplarından tadabilirsiniz. Ben herzaman LIMONCELLO severim ....



Ne demiş Emile ZOLA 

''Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez .'' 

Basilica Di San Marino

 
















30 Ocak 2017 Pazartesi

Ciao Italia - FLORANSA (Firenze)


Bugüne kadar birçok ülke gezdim ancak beni tarihi dokusuyla ve yaşayan insanlarıyla bu kadar mutlu eden başka ülke olmadı sanırım.. İnsan hiç sıkılmaz mı İtalya 'yı gezerken ???

İtalya seyahatimize başkent Roma'nın uzakta olan havalimanı Leonardo da Vinci yani Fiumicino Airport'a inerek başladık. Haziran ayı bence ideal seyahat etmek için çünkü gerçekten zamanınızın nerdeyse uyku dışında ki tamamını dışarda ve genellikle yürüyerek geçirdiğiniz için haziran iyidir. Neyse uçak indi kendimizi biraz toparladık ihtiyaçlar giderildi falan ve biz soluğu araç kiralama şirketinde aldık ve inanır mısınız bilmem günlük 10 EURO'dan aracımızı kiraladık. Aslında Roma'da ya da bu tarz şehirlerde araç kiralamak pek mantıklı değil ama biz Roma'dan direk araçla Floransa'ya geçeceğimiz için ve gezerek Pisa vs. tekrar Roma'ya döneceğimiz için mantıklı bir hareket oldu.

Floransa'ya doğru otobandan yola çıktık. Roma ve Floransa arası otoyol ücreti olarak 20 Euro ödedik,değer mi?? Dönüşte ücretsiz yoldan sahilden indik ve kesinlikle manzara şahaneydi tüm yol boyunca ve hatta bir kere mola verip denize de girince tadından yenmemişti ama yine de size kalmış .. Otoban seviyorsanız ne ala =)))

İlk gün Toscana'da ve o filmlerde belgesellerde gördüğünüz manzara eşliğinde bir butik bağ otelinde kaldık =)) Böyle bir huzur olamaz. Tıpkı Van Gogh tablolarında ki o uçsuz bucaksız tarlalar,üzüm bağları,selvi ağaçları ... Sanki zaman durmuş herşey çok güzel ve biz ölmeden cennete gitmişiz gibi bir ortam =)) Aman allahım diyorsunuz burda yaşasam ölmem herhalde falan


Otel odamızın camından bu muhteşem vadiye bakıyorduk.. Ben kendimiz birden sessiz,sakin bir şekilde hayatını sürdüren Honore de Balzac romanlarında ki Vadideki Zambaklardan biri sandım..
Keşke hep orda kalsaydım dedim..Gerçekten HUZUR kelimesinin karşılığı burdaydı...

Neyse otele yerleştikten sonra ilk iş akşam bişeyler yemek ve birazda keşif yapmak için Floransa merkeze inmek oldu... Aman allahım nasıl bir şehir burası ,tamam yarın gündüz gözüyle gelip her türlü turistik aktivitede kaybolacağız ama bu nedir abi?? 
Şehir duyduklarımdan ve araştırdıklarımdan daha büyüleyici... Medici ailesine binbir teşekkürlerimi sunuyorumm.. İnanılmaz bir estetik ,muhteşem bir mimari ve gerçekten tarihi dokusu hiç bozulmamış bir rönesans şehri... 
(Piazzale Michelangelo) 

Floransa'da gezilecek o kadar çok yer var ki sanırım 10 kere gelsem yine de doymam .. 

Ama en etkileyici yerlerden ilki sanırım kendimi delicesine kaybettiğim Uffizi Gallery (Galleria degli Uffizi)

Bina 1559-1580 yılları arasında tamamlanmış ve mimarları Bernardo Buontalenti-Alfonso Parigi'dir. Gezerken insan nereye bakacağını şaşırıyor gerçekten.. Tavana mı,heykellere mi,zemine mi derken o kadar çok salon var ki sanırım hiçbirini kaçırmadan tek seferde gezinizi tamamlamanız pek mümkün değil .İçeri girmek için kuyruk beklemek zorundasınız ve beklemek istemiyorsanız belirli bi ücret karşılığı internetten randevu alabilirsiniz. Biz erken gittik ve çok beklemeden içeri girebildik.2016 yılı için giriş ücreti 16 Euro idi. 


Sanırım müzenin içinde ki eserleri ve etkileyişlerini kelimelerle anlatmam mümkün değil,gidip görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız .. Ama Boticelliler,Leonardolar ne ararsanız var.. İnanılmaz zengin bir koleksiyon. Neyse Grand Dük Cosimo bu binaları idari işlerini yapacağı bir ofis olarak yaptırmış. Uffizi kelimesi de ofisler anlamına gelmekte ..Sonradan resim galerisine dönüştürülen bina sanırım en güzel sanat eserlerinin en büyük kısmına ev sahipliği yapıyor.

Tekrar gitmek istediğim ve hatta yakınında otursaydım da arada sırada gitseydim diyebileceğim sanırım tek yer =))

Müzenin içinden muhteşem güzellikte ki Ponte Vecchio 


Şehir kesinlikle tam bir açık hava müzesi gibi,sürekli bi süpriz yapıyor. Bana göre en az bir hafta gerek sindire sindire gezebilmek için ..

Şimdi gelelim filmlerde en çok gördüğümüz kiliselerden birine 

Tabi ki 

The Duomo in Florence ,The Cathedral of Santa Maria del Fiore 


Şu görmüş olduğunuz kubbe tüm şehri gezerken seni selamlıyor sanki

'' Hoşgeldin...Yüzlerce yıldır seni bekliyorum,herkesi beklediğim gibi '' diyor

Gözlerini beyaz,pembe,yeşil mermerin çekiminden kaçırman mümkün değil...Aman ne güzellik diyorsun. Bi an etrafına bakma molası hissederken gözün şunu farkediyor. Yalnız değilsin,herkes aynı heyecanı yaşıyor.

O kubbenin yapılışında ki çakallıklar , aklıma geliyor ve hayal etmeye başlıyorum Donatello ve tabi ki  muhteşem mimarların efendisi Brunelleschi'yi hayal ediyorum . Kafa kafaya vermiş plan yaparken ...Kendisine has gotik mimarisi muhteşem ama en çokta içerde kubbede ki cennet ve cehennem tasvirleri beni benden aldı sanırım. 

ahhhh Filippo Brunelleschi  sen neler yapmışsın beee ,,kıskandım seni